YAZILARIM

Mülteci Değil Muhacir

suriyeli-cocugun-vas-b95f3da080e8304b46e2

Hisseden, kavrayan bütün azalarımızı toprağa gömdük. Bir çocuk çünkü “Cennette ekmek var mı anne?” diye soru bıraktı dünyanın orta yerine, Müslümanların “can evine”.

Yaşamak ağır iştir arkadaş. Modern dünya, insan eliyle, yaşamayı içinden çıkılmaz hale getirmiştir. Eline geçirdiği her şeyi silaha dönüştüren insandan bizardır yıldızlar. Kainat kendine selam vermeden evine giren insandan şikayetçidir.

Teşekkürü eksik insan kötürümdür.

Nereden bakarsan bak bu gökyüzü, aslında bir kamera ve kayıtlıyor her şeyi hiç durmadan, bıkmadan usanmadan. İnsan su içtiği çeşmeye şöyle muhabbetle bir bakmıyorsa, kalbinin yerinde örümcek evi yer alıyor demektir.

Yaşamak zor iştir arkadaş, kalbine iyi bak.

Her gece yokla kalbini günün içinden, halinden eyleminden. Kime nasıl baktın, birini hakir gördün mü? Hemen yapış tevbenin sağlam halkasına. Sabahı selamlarken, insanın gökyüzüne bakacak gözleri olmalı. Kalbine bağlı, onun ileri gözetleyicisi olan gözleri sevgi taşımalı, çocuklara, gönlü kırıklara.

Günü bileklerinden yıkamak gerek usta.

Mekan kadar muhtaç değil mi zaman yıkanmaya? Hepimiz çırağıyız yaşamanın. Hayat bin yamalı bohçasını açtığında önümüze, tam teçhizat donanımlı olma durumundayız. Baştan ayağa sevgi, ondan da önce adalet ve kapı komşusu merhamet bizi göstermeli, iyi günde kötü günde.

Yaşamak zor iştir arkadaş.

İnsan bozulduğunda kurşun oluyor bilgi, haritasız kalıyor yolcu, kinle kol kola girdiğinde. Mülteciyiz hepimiz. Unutmak için, uzaklaşmak arzusuyla “ebe” der gibi, birilerine mülteci deyince mukim mi oluyoruz, şu ekvatoru kırık dünyada.

Mülteci gibi yaşayanlar “asıl” rüyaları görüyor. Evine girer gibi, kim bilir, giriyorlar ötelerde ebediyet evine. Şu insana ne oluyor?

Aciz ama, kahraman gibi davranıyor.

Semadan kaçkın, topraktan yoksun. Evinden başka her yerde olmak istedikçe, piyangocuların eline düşüyor. Hep bir fırsat kolluyor. Alın teriyle yıkamak varken beceriyi, o hep piyango peşinde. Bir anda olsun her şey istiyor. Hemen şimdi, her şey kendinin olsun istiyor. Kuponlar, yarışmalar, biletler, köşe dönmeler…

Her şey hız kazansın diye.

Sonra şehir, insanla birlikte, yanımızdan hızla uzaklaşır. Hayata pusu kurulmaz. Öğrenirse asıl pusuyu hayat kurar ve bedeli acı olur. Bu acımasız ve bıçak kesmez sertliği biz ürettik. İlmek ilmek hepimiz ördük bu taştan halıyı. Kuşlar bu yüzden göç etti ve rüzgarlar, soğuk yüzleriyle sürdüler bizi ülkelerinden.

Taştan somunları ısırmak kendi marifetimiz. Kardeşine mülteci diyeli dağlar uçma zamanı geldiğini birbirine fısıldar oldu. Duymazdan geliyoruz bu durumu. Su okşanmadan aktığında enerji adını alır ve azizliğini saklar insandan.

Ve maviliği azalır gökyüzünün, göremeyiz.

Yaşamak zor iştir arkadaş.

Taşlaşan bir hayattan öç alınmak gerektir. Hayatı örgütleyen insan mı yapacak bunu? Çelik parmakları, her şeyi içen gözleriyle, yanlış yere kayıtladığı, marifetiyle savaşabilir mi insan?

Yarısı ısırılmış bir elma gibi, bin kılığa giren dünya için, büyük savaşlar veriliyor ve bu yüzden hazdan haza yolculuk yapıyor, taşlaşa taşlaşa yürüyüşünü hızlandırıyor insan.

Muhacire mülteci dediğimiz günden beri, mekan ve zaman tarafından dikkate değer görülmüyoruz. Meyve ağaçları bir garip bakıyor bize. Surat asıyor toprağın altı ve atlar eğer tutmuyor, o günden beri.

Zamandan ve mekandan kovulandan daha büyük yetim yok. Ellerimiz bir diyarda, uzak yerde kalmış gibi, kalbimizi bulamıyor yoklayışlarımız.

Muhacire mülteci dediğimiz günden beri, günlerin gözünde iğreti gölgeleriz sadece. Yaşamayı kaytarma cihetinden öğrenme tercihi de bir karşılığa denk düşer. Gözler yerindeyken görmeme, kulak sağlamken duymama durumu ne kadar saklanabilir.

Müslümanlar, İslam ülkeleri yerine, topraklarına cephane ve ölüm yığanların kapılarını çalıyor ve sığınmak için yalvar yakar oluyorsa, taşların bize sırtını dönmesini garip karşılayamayız.

Hisseden, kavrayan bütün azalarımızı toprağa gömdük. Bir çocuk çünkü “Cennette ekmek var mı anne?” diye soru bıraktı dünyanın orta yerine, Müslümanların “can evine”.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir